4 Kasım 2013 Pazartesi

Neler Oluyor?

Haydar Kılıç

Dünyamızda yer çekimi-evrenimizde de hareket var olduğu sürece her şey denge ve dengesizlik gel-gitinde mevzilenecektir. Var olmak; dengesizlik ortamında yok olmaktan korunabilmek, denge durumunda yeni bir dengesizliğe karşı konumlanabilmek demektir.

Konuyu biraz daha açabilmek için söze denge nedir sorusuyla başlamak gerekir. Doğaldır ki masaya yatıracağımız konu toplumsal denge ve dengesizlik olacaktır.

Denge eşitlik demek değildir. Zıt güçler arası zorunlu uzlaşının adıdır.

Her denge yeni bir dengesizliğin döl yatağıdır. Denge tarafların güçleri oranında kazanımlarının garantisidir. Bu güç kimi zaman ideolojik, kimi zaman ekonomik, kimi zaman toplumsal yada bunların karışımıdır.

Bir de artık en önemli hale gelen evrenselik kazanmış olan kapitalist sistemin artık bir içsel olgu olması nedeniyle hemen hemen en belirleyici konumda olan bu gücün dengedeki konumu da gözardı edilemez.

Nasıl ki devlete egemen olanlarla toplum arasında bir denge varsa -ki buna suni denge diyoruz- devlet içinde de oligarşik egemenler arasında da zorunlu bir denge kurulmuştur. Buna da bir ad verecek olursak DEHŞET DENGESİ dersek yeridir.

Hiçbir denge durağan değil, her anıyla kendi içinde demlenen, dolayısıyla devingendir. Yeni bir dengenin kurulmasına doğru bir dengesizilik taşır.

Zor artı rıza üzerine kurulmuş olan dengeye göre, dehşet dengesinin bir formülü yoktur. Onu kuran veya bozan suni dengenin kalıcılığı veya hareketliliğidir. Toplumla devlet arasındaki dengeden (suni denge) daha hızlı ve çatışmalıdır. Devletle toplum arasındaki gel-git (çatışma), oligarşik çatışmayla ters orantılıdır. Devlet - toplum arasındaki çatışma ivme kazandıkça oligarşik çatışma yerini zorunlu uzlaşıya yani dehşet dengesine bırakır.

Toplumsal itiraz ve isyanın ivmesi cılız ise, oligarşik çatışma kıran kıranadır. Ve ülkenin son on yılına damgasını vuran olgu budur. Bozulan dehşet dengesinde taraflar iki şeyden birine muhtaçtır. Ya silaha sarılacak (faşizm), ya da toplumsal destek bulacaklardır.

Bu yeterli midir?

Hayır. Günümüzde artık bir içsel olgu olan evrensel kapitailst sistem -konjuktürel duruma göre- ağırlığını koyduğu tarafa yol verecektir. Bunu da en etkili ve toplumu yönlendiren medya silahıyla sağlayacaktır.

Dünyamızın ulaştığı toplumsallığın artık ülkelerin coğrafi sınırlarıyla sınırlı olmaması açık faşist yapılanmalara fazla yol vermediğinden tercih ikinci alternatiftir.

Toplumsal destek ise toplum lehine bazı açılımları zorunlu kılar. Bu da toplum devlet arasındaki yeni denge ifadesini anayasada bulur. İşte demokrasi dediğimiz olay bu dengenin adıdır. Demokrasi tek taraflı bir iradenin yansıması değil, taraflar arası çatışmanın zorunlu bir sentezidir.

Burada tarafların gücü oranında kazanımları söz konusudur. Doğaldır ki kazanımlarının oranına göre isimlendirilir. Burjuva demokrasisi yada halk demokrasisi gibi.

Toplumlar her ne kadar suni dengeyle pasifize edilmiş olsa da daima itiraz ve isyanını büyütür. Büyüyen itiraz ve isyan çeşitli şekillerde -dinsel, etnik, mezhepsel vs- olarak dışa vurur. Her itiraz ve isyan ne şekilde dışa yansırsa yansısın özünde sınıfsal bir öz taşır.

Siyaset bir sezgi sanatıysa eğer, doğru siyaset ve siyasetçi ortaya çıkan bu itiraz ve isyanı özüne uygun şekle getirmekle yükümlüdür. Dehşet dengesinin bozulması yeni fırsatlar sunar. Toplumsal devinimi hızlandırır.

Mahkemelerle başlayıp süren ve bozulan dehşet dengesinin, Gezi direnişi, ODTÜ direnişi, Alevilerin ayaklanması vs  suni dengeyi de etkileyip bozduğunun ve yeni bir dengeye doğru evrileceğinin göstergesidir.

Burada asıl olan yeniden doğru yerde mevzilenerek tıkanan tarihin ve talihin önünü açmaktır. Yanlışa düşen tarihi doğal yatağına döndürmektir.