28 Ekim 2013 Pazartesi

Acilciler Platformu bir gerekliliktir

İrfan Dayıoğlu
Kökleri THKP-C örgütlenmesine uzanan Acilciler örgütü ismini “Türkiye Devriminin Acil Sorunları” broşüründen alıyor. Daha 12 Mart darbesinin yarattığı kaos ortamından çıkamayan devrimci hareketin ilk yazılı belgelerinden biri olması ve önemli siyasal ve teorik tespitlerde bulunması bu broşürü önemli kıldı. O dönem sınırlı sayıda basılmasına karşın bu broşür özellikle THKP-C sempatizanları arasında önemli tartışmalara yol açtı. 
Çıkışından yaklaşık 40 yıl sonra bile bu broşür halâ çoğu tahlilleriyle tartışmaya değer bir metin olmaya devam ediyor. Yine bu broşürü kaleme alan  ve Acilciler örgütünün üç kurucu üyesinden biri olan Engin Erkiner’in halâ hayatta ve bizimle birlikte olması da büyük bir şanstır. Bu platformda umuyor ve inanıyorum ki, birçok eski politik ve teorik değerlendirmelerimiz gibi TDAS da bizzat yazarı tarafından yeniden günümüz koşulları da göz önüne alınarak etraflıca değerlendirilecektir.
Böylesi bir platformun gerekliliği benden önce yazan Engin ve Haydar Kılıç yoldaşların da değindiği nedenlerle önemlidir. Bana göre bu ortak platformda amaç yeni bir örgüt değil, birlikte yaşanmış bir tarihi  aşağı yukarı benzer değerlendirenlerin, ülkemiz siyasal yelpazesinde oluşmakta olan “farklılıklarımızı koruyarak birlikte mücadele edebiliriz” anlayışı  ile oluşan örgütlü yapılarda yeniden yer alabilir miyiz? sorusuna cevap olmaktır. 
Bu cevapları doğru bilebilmek için bu kolektif yapı içinde yer almış her birimizin kendisinin bu örgütü ve pratiğini nasıl ve hangi düzeyde yaşadığını kendisinin yazabilmesi gerekiyor. 
Engin’in duyurusunda dile getirdiği gibi “Kolektif tarih bilincimizdeki eksikliklerin giderilmesinin ikinci önemli yanı, kişilerin kendi yaşadıklarını yazmasıdır. Geneli biliyoruz, ama bu genelin her kişinin özelinde nasıl ortaya çıktığını bilmiyoruz. Bunu ancak kişinin kendisi bilebilir. Bunların aktarılması da kolektif tarih bilincimizin gerektiği gibi şekillenmesinin ikinci aşamasıdır.”
Evet, gelinen noktada yıllardır sürdürülen çalışmalarla, büyük bir yol temizliği yapılmıştır ve ayrık otu gibi aramızda bitenler titiz bir çaba ile aramızdan sökülüp atılmıştır. Şimdi var olan bu temiz zeminde, kendimizi ifade edecek ortak bir platforma ihtiyaç var denildi ve yola çıkıldı. Artık bundan önceki deneyimlerimizden dersler çıkararak, “önce buluşalım, tartışalım, ondan sonra ortak adım atalım” anlayışının aşılması gerektiğine inanıyorum. Bu açıdan söylemin ötesine geçiyor ve yapalım diyorum. Çünkü biz söylediğini yapan bir geleneğin temsilcileriyiz. 
Acilciler hakkında Haydar yoldaşım güzel söylüyor; 
“Acilciler örgütü fiilen yoktur. Ama acilciler vardır. Tarihin bir dönemine damgasını vuran bu örgütün kadroları gittikçe azalmasına rağmen (ölümlerle) dünün yarattığı ortak bir kültürü devam ettirerek bireyler olarak ayaktadırlar. Kısa ama yoğunluklu tarihsel kesit çıkış amacına varamamıştır fakat başka bir şeyi, bir farklılığı yaratmıştır. O da özümsenerek içselleşmiş bir kültürü ortaya çıkarmıştır. Örgütü yaşayan, örgütsüzlüğü yaşayan ve ağır bedeller ödeyen insanlar olarak siyasallığın arka planı olan insana dair ilişkilerini yine örgütlülüğündeki yalınlık ve samimiyetle gerek teke tek gerekse birlikte heyecanından bir şey kaybetmeden sürdürmüş ve sürdürmektedirler. İşte yok olmayan bu kültür, içindeki temizliği de yaparak sol içerisinde yine gözlerin ve kulakların çevrildiği bir odak olmuştur. Buraya gelene kadar Türkiye Devriminin Acil Sorunları broşürüyle tarihe ve talihe itiraz ve isyanını deklere eden, Beylerderesi’nde sözle eylemliliğin birlikteliğini gösteren, cezaevleri sürecinde soylu direnişiyle sembolleşen Haydar Yılmaz – Halil Güven’in,  fiziksel özürüne rağmen 17 yıl cezaevlerinde çile çektirilen,  Adalet Bakanlarının, Başbakanların,  Reisicumhurların affedelim seni dileklerini reddederek adeta “Beni tarih beraat ettirdi“ sloganını hayatla örtüştüren Eşber’in yiğit ve soylu tavırları bu kültürün oluşmasında, bugüne ve yarına ulaşmasında köşe taşlarıdır.”
Evet, oluşmuş ortak kültürümüzün harcında, onlarca isimsiz kahramanın,  bu onurlu kavgada can veren onlarca yoldaşımızın, zindanlar görmüş, en ağır işkencelere uğramış, kahredici sürgünler yaşamış yüzlerce yoldaşımızın alın teri var. Bizim tarihimiz esasında baskıya, zulme ve işkencelere direnenlerin tarihidir. Bu şanlı geçmişimize ihanet eden ayrık otlarının aramızda yeri olamaz ve olmamalıdır da. 
Biz Acilciler örgütü hep ilklerin örgütü olduk. 12 Mart darbesinden sonra ilk silahlı mücadeleyi biz başlattık. Güne uygun ilk siyasi ve teorik belirlemeleri biz yaptık. Zindan direnişlerinde hep önde olduk. Yine en son ilk örgüt içi hesaplaşmayı tüm çıplaklığıyla biz yaptık   Elbette farklı düşünenler vardır, onların da görüşlerini okumaya hazırız. 
 Acilciler, HDÖ’dür aynı zamanda, Devrimci Savaş’tır aynı zamanda. Biz bir bütünün dallarıyız ve bu dallar aynı ağacın kökleridir. Elbette tarihe ve güne ilişkin hepimizin söyleyecekleri vardır. Haydar Yoldaşın söylemine ekleyeyim, Maraş zindanlarının boyun eğmezleri başta Hamdullah yoldaş olmak üzere onlarca Dev-Savaş militanıdır. Yine HDÖ saflarında onlarca boyun eğmez, direnmiş yoldaşımız bulunmaktadır. Biz bugüne kadar bu iki yapı hakkında titiz davrandık ve ayrılık sonrası tarihlerine ilişkin laf etmekten imtina ettik. İstedik ve istiyoruz ki, bu süreçleri bizzat yaşamış yoldaşlarımız kaleme alsın. İşte bu platformun buna da vesile olacağına inanıyorum. Burada yazmak illa da bire bir aynı düşünmek anlamına gelmiyor. Ortak bir tarihsel bellek yaratmaya çalışıyor ve buradan hareketle ileriye yönelmenin temel siyasal ve teorik argümanlarını ortaya çıkarabilir miyiz? Sorusuna cevap arıyoruz. 
Bu platform, bundan önce çeşitli girişimler içinde bulunan hiçbir yoldaşımızın çabasını görmezden gelmeyecek  ve dışımızdaki hiçbir girişime de alternatif olma amacı gütmeyecektir. Elbette dünya sadece bizden ibaret değildir.  
Benim görüşüme göre Acilciler platformu; yeniden örgüt yaratma amacı taşıyan bir platform değildir ve olmamalıdır da. Bu Platform, ülkede ve yurt dışında yaşayan yoldaşlar arasında bir köprü görevi görmeye, yoldaşlarımızın yazı ve kitap çalışmalarına destek olmaya, tarihimizi ulaşabildiğimiz tüm yoldaşların katkılarıyla yazılı hale getirmeye, bu mücadelede kaybettiğimiz yoldaşlarımızın anılarını kitaplaştırmaya, bu kitapları basacak ve dağıtacak ortak bir ağ oluşturmaya hizmet etmeli, buna öncülük etmelidir. Bu konuda yeterli bilgi birikimimiz vardır ve donanımı sağlamak için de olanaklar yaratma azmimiz de mevcuttur sanırım. 
Bizim kuşak artık 60’lı yaşlara gelip dayanmıştır, bütün bu saydıklarımızı yapmak için çok zamanımız bulunmuyor. Artık söylemden kurtulup eyleme geçme zamanı gelmiştir. Zaten bizim geleneğimizin temel anlayışı da söylem ve eylem birliğidir zaten. Haydi o zaman görev başına diyorum kendime ve bu platforma katılıyorum.