25 Ekim 2013 Cuma

Acilciler Platformu'na Dair

Haydar Kılıç

Böyle bir patforma neden gerek duyuldu sorusuna cevap vermeden önce buraya yani bu güne nasıl gelindiğinin açıklanması gerekli bence. Bunu ise iki başlıkla açıklamakta fayda var sanırım. Birincisi; bu örgütün kuruluşundan tüzel kişilik olarak son bulmasını kapsar. Kuruluş olarak net bir tarihi varken sonlanışı görelidir. Kadrolarının kabulü veya reddi ile ilgili olarak değişik tarihlere tekabül eder. Ortak kabul ise bu gün itibarı ile böyle bir örgütlenmenin var olmadığıdır. Her ne kadar yakın zamana değin örgütün var olduğunu ve soylu amaçlar(!) uğruna savaştığını iddia ederek dolanan ortadoğunun cambazı da - yuttuğu copu sıçamayınca - kabul etmiştir. Bununla ilgili lafı uzatmanın gereği zaten yok .Yeteri kadar yazıldı. Gerçekte ait olduğu yere demir attı. Bu saattan sonra onu yazmanın bir anlamı ve önemi kalmadı. 
Başa dönersek, Acilciler örgütü yoktur. Kuruluşuyla sonlanışı arasındaki yoğunlaşmış tarihsel kesit aşağı yukarı herkes tarafından yeteri kadar bilinir duruma geldi. Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu burada başlıyor. Acilciler örgütü fiilen yoktur. Ama acilciler vardır. Tarihin bir dönemine damgasını vuran bu örgütün kadroları gittikçe azalmasına rağmen (ölümlerle) dünün yarattığı ortak bir kültürü devam ettirerek bireyler olarak ayaktadırlar. Kısa ama yoğunluklu tarihsel kesit çıkış amacına varamamıştır fakat başka bir şeyi, bir farklılığı yaratmıştır. O da özümsenerek içselleşmiş bir kültürü ortaya çıkarmıştır. Örgütü yaşayan, örgütsüzlüğü yaşayan ve ağır bedeller ödeyen insanlar olarak siyasallığın arka planı olan insana dair ilişkilerini yine örgütlülüğündeki yalınlık ve samimiyetle gerek teke tek gerekse birlikte heyecanından bir şey kaybetmeden sürdürmüş ve sürdürmektederler. İşte yok olmayan bu kültür, içindeki temizliği de yaparak sol icerisinde yine gözlerin ve kulakların çevrildiği bir odak olmuştur. Buraya gelene kadar Türkiye Devriminin Acil Sorunları broşürüyle tarihe ve talihe itiraz ve isyanını deklere eden, Beylerderesi’nde sözle eylemliliğin birlikteliğini gösteren, cezaevleri sürecinde soylu direnişiyle sembolleşen Haydar Yılmaz - Halil Güven’in, fiziksel özürüne rağmen 17 yıl cezaevlerinde çile çektirilen,  Adalet Bakanlarının, Başbakanların,  Reisicumhurların affedelim seni dileklerini reddederek adeta “Beni tarih beraat ettirdi“ sloganını hayatla örtüştüren Eşber’in yiğit ve soylu tavırları bu kültürün oluşmasında, bugüne ve yarına ulaşmasında köşe taşlarıdır.
İkinci konuya gelince, asıl can alıcı nokta burada kendini dayatmıştır. Bizler yaşamlarımızın en güzel yıllarını politik mevzilerde tamamladık. Bir tarih yarattık. Tarih bir kollektif duruşun tezahürüdür. Birey sadece o amaçlara doğru yürüyüşte ivme veya tersi bir etki yaratır. Birey tarih yaratamaz. Bu nedenle bireysel itiraz ve isyan bir üst kimlikte kollektivizmi zorunlu kılar. Politika bir sanatsa onun da olmazsa olmazları vardır. Politika, döl yatağı olan toplum gibi devingen olmak zorunda ise politika fırsatları değerlendirme sanatıdır dersek bu tesbite hayır denemez. Fırsatlar ise mekana olduğundan çok zamana göredir ve depo edilemez. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Fırsatlar ise hayata doğru yerden müdahaleyi gerektirir. Bir başka söylemle politika park sorunudur. Yanlış yere park edersen eğri cetvelden doğru çizgi bekler durursun. Aynı sonuç, afaki oluşturulan teoriler ve amaçlarla da hayatta bir karşılık yaratmak olanaklı değildir. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışındaki arkadaşlar yukarıda belirttiğim kültürün gereği bir takım eylemlilikler yapıyorlar, zaman zaman bir araya gelerek, kaybettiğimiz arkadaşların anılarını kitaplaştırarak. Bunları küçümsemiyorum, aksine devam etmesinden yanayım. Ancak akıp giden hayatın politik hızında bunlarla yetinmek…………..
Bir fil otlarken karınca yuvasına basmış. Binlerce karınca telef olmuş. Geride kalanlar oturmuş tartışmış. Bu bir soykırımdır ve intikamı alınmalıdır kararına varmışlar. Filin gelmesiyle hep birlikte saldırmışlar. Suya giren fil bir sallamış kendini, hepsi suyun yüzünde. Bir tanesi kulaklarının arasında tutunmuş. Aşağıdakiler bağırmaya başlamış boğ onu boğ onu……….
Ben bu yazıyı niye yazdım? Yeniden bir örgüt kumak mı isteniyor gibi şeyler akla gelebilir. Evet isteğim ve dileğim örgütlülüktür. Dünün örgütü gibi emir komuta ilişkisi içinde illegal bir yapı değil,  özgürlük içinde bir örgütlülüktür. Yani daha önce geniş bir şekilde savunduğum ÖZGÜR ÖRGÜTLÜLÜK’tür. Denenmişi denemek sadece aptallığın kanıtıdır. Çünkü geçmisteki örgütlülüğün ne karşılığı ne de gereği artık kalmamıştır. 
Bu platfotformun kuruluşunu önemsiyorum.
1- Burası herkesin düşüncelerini sansürsüzce ve düzeyli dile getirebildiği oranda, 
2- Tarihe ve talihe doğru yerden müdahale için gerekli kollektivizm için bir üst kimlik olabilir ise, 
3- Hayatın hızına uygun hızlı düşünebilmek için düşünceleri tetikleyebilirse 
4-Politikada doğru park yerini seçerek hayatta bir karşılık yaratabilirse, 
(Bunlar çoğaltılabilir), bu platformdan yanayım ve her türlü desteği vereceğimi de beyan ediyorum.